
Sonsuz rahmet sahibi olan Rabbimiz biz kullarını daha çok affetmek ve bağışlamak için zaman içinde bazı zamanları, mekan içinde bazı mekanları diğerlerinden daha hayırlı kılmıştır ki kullarım bu zamanlarda ve bu mekanlarda kulluğunu hatırlayarak günahlarından pişman olup af ve bağış dilemek için huzuruma gelirlerse onlara her zamankinden daha bağışlayıcı ve nimetleri mi daha artırıcı bulunacağım, demiştir. Bu zamanlar Haram aylar diye bildirdiği Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır. Ayrıca Peygamberimizin benim ayım dediği Şaban ile ümmetimin ayı dediği Ramazan da mübarek aylardandır. Günler içinde Cuma, Arefe ve Bayram günleridir. Geceler içinde Regaip, Miraç, Berat, Kadir ve Mevlid gecesi diğer gecelerden faziletlidir. Saatler içinde de cuma saati, seher vakitleri, iftar saatleridir. Mekanlar içinde Harem-i Şerif, Ravza-i Mutahhara, Mescidi Aksa, Arafat Meydanı, Selatin camiler ibadetlerin feyz ve bereketinin ziyade olduğu yerlerdir. Maide suresi 97. ayette Yüce Rabbimiz bazı zaman ve mekanlara neden önem verdiğini şöyle açıklıyor: “Allah kutsal ev Kabe’yi ve haram ayı, kurbanlıkları insanların hayatları için faydalı kıldı. Bütün bunlar sizin Allah’ın göklerde ve yerdekileri bildiğini bilmeniz içindir. Şüphesiz Allah her şeyi çok iyi bilendir.”
Allah’ın her yarattığında, her emir ve yasaklarında hikmetler vardır. Mukaddes mekan ve zamanları yaratmasında da insanlar için nice faydalar vardır. Şu bir gerçektir ki Allah hiçbir şeyi boş yere yaratmaz. Ali İmran 191. ayette “… göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler de Ey Rabb’imiz sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ederiz. Bizi ateşin azabından koru derler,” buyurarak hiçbir şeyi boşa yaratmadığını açıklamış oluyor. İnsanlığa rahmet ve bereket vesilesi kılınan o mübarek ayların hürmetini ihlal etmek büyük günahtır. Allah’a ve onun rahmetine saygısızlıktır. Bakara Suresi 217. ayette “(Habibim Muhammed’im), sana haram aylarda savaşmayı (kan dökmeyi) soruyorlar: De ki o ayda savaş büyük bir günahtır. (Kendini ibadete adamış kulları) Allah yolundan alıkoymak, onu inkar etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak büyük günahtır…” buyurulmuştur. Öyleyse o vakitlerin hürmetine inanan biz kullarına düşen de fırsat elde iken gücümüz nispetinde o mübarek zaman ve mekanlardan faydalanmaktır.
Peygamberimiz (SAV) “kim Receb ayında inanarak ve sevabını Allah’tan umarak oruç tutarsa Allah teâlâ’nın rızasını hak kazanır, Firdevs cennetinin en üst katına yerleşir. o ayda iki gün oruç tutarsa iki kat mükafat verilir.” Buyurdu. Daha çok oruç tutana daha çok karşılık vardır. Br başka hadiste de “Recep ayı büyük bir aydır, onda bir gün oruç tutan kimse için bin sene oruç tutmuş gibi sevap yazılır.”denilmektedir. Efendimiz (SAV) “Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan ümmetimin ayıdır.” Demiştir. Recep ayındaki oruca büyük mükafatın sebebi: Receb’in Allah’ın ayı olmasındandır. Ömer bin Abdülaziz Basra Valisine yazdığı mektupta “Şu dört geceye dikkat et ve ibadetle geçirmeye bak, o gecelerde Allah rahmetini bol saçar. Bu geceler Receb-i Şerifin 1. Gecesi, Şaban-ı Şerifin 15. Gecesi, Ramazan-ı Şerifin 27. Gecesi ile Ramazan Bayramı gecesidir.” diye bildirmiştir. Peygamberimiz (SAV) de “Bir kimse Allah’ın ayı olan Receb ayında bir mümin kardeşini gam ve üzüntüden kurtarırsa Allah Teala ona Firdevs cennetinde büyük bir saray ihsan eder.” Buyurdu. Her salih amel bu mübarek aylarda kat kat mükafatlarla karşılanacaktır. Bu ayda ilk Cuma gecesi Ragaip kandilidir. Regaip kendisine rağbet edilen, çokça ilgi gösterilen anlamındadır. Bunun sebebi Amine annemizin sevgili peygamberimize hamile olduğunun farkına vardığı gecedir.
İbrahim Aleyhisselam’ın duası, İsa Aleyhisselam’ın müjdesi, Amine annemizin rüyası ve insanlığın bekleneni Muhammed’in ana rahmine düşmüş olması bile Allah’ın rahmetinin yer yüzüne indirilmesi ve insanlığın kurtuluşuna vesile olması demektir. Onun için o gecede bol bol tövbe ve istiğfar edip namaz kılıp Allah’a şükür edilmeli ve Efendimize Salatü Selam gönderip Ssalih ameller işleyip ve sadakalar vermelidir.
Bu mübarek Recep ayının 27. Gecesi de büyük bir mucizenin meydana geldiği, müminlerin cehennemde ebedi kalmayıp kurtulacaklarını müjdesini verildiği, kullar için Miraç sayılacak Beş vakit namazın emredildiği Miraç gecesidir. Mekke müşriklerlerinin Peygamberi öldürmeye karar verecek kadar azgınlaştığı, hamisi (koruyucusu) amcası Ebu Talib’in ondan üç gün sonra sevgili eşi Hz. Hatice annemizin peş peşe vefaatları Peygamberimiz (SAV)i çok üzmüştü. Mekke’de tebliğ imkanı kalmamıştı. Tebliğ için evlatlığı Zeyd ile Taif şehrine gitti. On gün Taiflilere nasihat edip İslam’ı tebliğ etmişse de onlar da Mekke müşrikleri gibi İslamı kabul etmediler, ve üstelik ayak takımlarını toplayarak Peygamberi taşlattılar. Doğup büyüdüğü Mekke şehrine giremedi. Çünkü Müşrikler vur emri çıkarmışlar, görüldüğü yerde öldürülecekti. Peygamberimiz (SAV) ancak Mtim bin Adiy himayesinde evine dönebildi. O merhamet abidesi yine de beddua etmedi. “Ya Rabbi eğer bana kızgın değilsen senin yolunda çektiğim çilelere razıyım. Yeter ki sen benden razı ol. Kabilem cahildir, bilmiyorlar, onlara hidayet et.” diye dua etti.
İşte üst üste gelen bu acıklı üzücü olaylardan dolayı yıpranan Habibi Edibini teselli etmek ve mükafatlandırmak için Allah hiçbir meleğim ve peygamberin mazhar olamayacağı bir şerefle Miraç’a davet etti. Receb-i Şerif’in 27. Gecesi halası Ümmühani’nin evinde istirahatte iken uyku ile uyanıklık arasında iken Cebrail (AS) geldi, göğsünü yardı, kalbini Zemzem ile yıkadı içini nur ile doldurdu ve geri kapattı. “Rabbim seni huzuruna davet etti.” Dedi. Burak adlı bir binitle önce Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürdü. O zaman Mescid-i Aksa İslam’ın da kıblesi idi. Orada bütün peygamberlerin ruhaniyetlerine imam olup namaz kıldırdı. Oradan Miraç denilen ilahi bir merdiven getirildi. Cebrail (AS) ile birlikte göğe yükseldi. Orada insanlığın atası Adem (AS) ile görüştü. Selamlaştılar. Adem (AS) sağına bakıyor gülüyor, soluna bakıyor ağlıyordu. Sağında cennetlik olan evlatlarını ruhlarını, solunda cehennemlik olan evlatlarının ruhları vardı. Sonra Cebrail (AS) ile ikinci kat göğe yükseldi. Orada Yahya(AS) ve İsa Aleyhisselamlar ile karşılaştı,bu ikisi teyze oğulları idi. Üçüncü gökte Yusuf (AS) ile karşılaştı ve selamlaştılar. Dördüncü kat semada İdris (AS), beşinci kat semada Harun (AS), Altıncı kat şemada Musa (AS) ile karşılaştı ve selamlaşırlar. Yedinci katta İbrahim (AS) bulunuyordu. Onunla da selamlaşırlar. Ondan sonra Peygamberimiz (SAV) Sidretül Münteha ya çıkarıldı. Orası yedi kat göğün ve bu âleme ait sınırın son noktasıdır. Meleklerin alemi orada son bulduğu ve Fahri Kainat Efendimiz (SAV) den başkasının oranın ötesine geçmesine izin verilmediği için münteha son nokta denilmiştir. Orada Cebrail (AS) “ Ya Muhammed bundan öteye bir adım geçersem yanarım, bizlere izin yok.” dedi. Sidre Meydanı açıldı, Beyti Ma’mur gösterildi, nurdan bir sütun idi. Melekler tavaf ediyordu. Bir kere tavaf eden meleğe bir daha sıra gelmiyordu. Bu Beytin Ma’murun yeryüzünde izdüşümü Kabe’dir.
Peygamberimiz (SAV) o sonsuzluk aleminde Rabbine doğru yaklaştı ve Ufuk-ı âlâ da durdu. Refref denilen yeşil bir şeyle Huzuru İlahiye vardı. Öyle ki orada mesafe yoktu. İki yay ucu gibi yaklaşmıştı. Allah’ın nuru onu sarmış da fena fillah denilen hal zuhur etti. Rasulü Kibriya’ya geçmiş ve gelecek bütün sırlar arayan oldu. Allah (CC) vasıtasız olarak Peygambere (SAV) vahyetti. Gözlerinin gördüğünü kalbi yalanlamadı. Onun için Peygamberimiz (SAV) “Benim bildiğimi bilseydiniz çok ağlar az gülerdiniz.” Buyurmuştur. O yüce makamda Beş vakit namaz emredildi. İçten “La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah” diyen cehennemde ebedi kalmamak üzere affedilip cennete girecek müjdesi verildi. Bakara Suresi (Amenerrasulü) verildi.
Rasül-ü Kibriya bu müjdelerle döndü ve sabah Mekke halkına gördüklerini anlattı. Mü’minler tereddütsüz iman edip sevinirken kafirler inanmayıp alay ettiler. Ne yazık yeni Müslüman olmuş imanı tam anlamıyla özümsemiş olan Müslümanlardan “bu aklın alacağız şey değildir” diyerek eski dinlerine dönenler oldu. Müşriklerin istedikleri de tam da buydu. Oradan Ebu Bekir’e koştular, “Senin dostun bir gecede Mescid-i Aksa’ya, oradan yedi kat göklere çıktığını söylüyor. Buna da inanacak mısın” dediler. Ebu Bekir tereddüt etmeden “Bunları O mu haber verdi?” dedi. “O söylemişse doğrudur, bundan daha fazlasını söylese ben ona yine inanır ve tasdik ederim.” Dedi. O günden sonra Sıddık ünvanını kazandı, herkes Ebu Bekir Sıddık olarak tanıdı.
Bütün bu olaylar İsra suresi 1. Ayet ve Meryem suresi 1’den 18. ayetlere kadar izah edilmektedir. O günün irtidat eden zayıf imanlıları gibi bugüne kadar nice zayıf imanlar Miraç olayını akıllarına ve gönüllerine sığdıramadılar da kimisi Miraç’ı inkar etti, kimisi tevil etti. Kimisi rüyadan ibaret dedi, kimisi sadece ruhi bir yolculuktur dedi. Kimisi de ruh ve beden yolculuğudur diye kabul etti. Az bir fizik bilgisine sahip olan Müslümanın bu olay ruh ve beden bütünlüğü ile gerçekleştiğini Kabule mani yoktur o olayı ruh ve ceset bütünlüğü ile meydana geldiğini kabule mani yoktur. Ehli Sünnet bu olayı ruh ve ceset bütünlüğü ile meydana geldiğini kabul eder. Meleklerin hızı ışıktan kat kat fazladır. Bir fiili gerçekleştirmek için Allah’ın onlara verdiği güç kuvvet ölçülemez, meleklerin Allah’ın verdiği bir görevi yapamama diye bir acziyeti yoktur. Bütün bir Kainat ve sevk ve idare eden kıyamet ve saatinde de hepsini yok edecek olan melekler, Peygamberi Mekke’den Kudüs’e, oradan göklere taşımaya kadir olamazlar mı? Kaldı ki bu Allah’ın emri ve isteğidir. Allah istediğini yapmaktan, yaptırmaktan aciz midir? Allah’ın ilmine, iradesine, kudretine, yaratmasına sınır var mıdır? Hz. Adem’i cennetten yeryüzüne indiren Allah, kulu Muhammed’i(SAV) A’layı illiyine çıkarmaya kadir değil midir? Ehli Sünnet itikadını bozmak için ortaya atılan fitne, fesat ve vesveselerden Allah cümlemizi korusun. Allah hepimize Ebu Bekir Sıddıklığını nasip etsin, namazlarımızı Miraç kabul ederek günde beş defa bizi huzuruna kabul eden Allah’ımıza sonsuz hamd olsun. Bizlere de cennet ve cemalini nasip etsin inşallah. Amin.
Derviş SAK