reklam
reklam

ÖRNEK İNSAN RESULULLAH’IN AHLAKI (I) « nevsehir haber

10 Mayıs 2025 - 06:17

ÖRNEK İNSAN RESULULLAH’IN AHLAKI (I)

Son Güncelleme :

14 Şubat 2022 - 16:16

reklam
ÖRNEK İNSAN RESULULLAH’IN AHLAKI (I)
reklam

İnsan muhtaç yaratılmıştır. Doğduğu andan öldüğü ana kadar ihtiyaçları bitmez. Bebekliğinde anne ve babanın şefkatine muhtaçtır. Büyüdükçe ihtiyaçları da büyüyeceğinden iş, aş, eş ve evlat telaşına düşer. Bütün bunları kazanmak ve kazandıklarıyla mutlu yaşayabilmek için iyi bir eğitim almaya, güvenilir bir rehber edinmeye ihtiyaç duyar. Eğitimi noksan, rehberi bozuk ise nefsinin ve şeytanın olumsuz teşviki ile huzurlu bir hayat yaşayamaz. Her an yanlışa düşer, günah işler. Bu dünyada huzuru ve mutluluğu kaybettiği gibi ahiretini de mahveder. Halbuki Yaratan Rabbimiz kullarının dünyasının da ahiretinin de mutlu olmasını istiyor. Bu sebeple peygamberler ve insanın yolunu aydınlatacak kitaplar gönderiyor. Tarih de o kitaplara inananlar ve peygamberlere uyanların ebedi kurtuluşa erdiklerini bildiriyor.

Kıyamete kadar gelecek tüm insanlığın kurtuluşu için de kitap olarak Kur’anı, peygamber olarak Hz. Muhammed (SAV)i gönderdi. Her peygamber Allah’tan aldığı vahyin yaşanabilirliğini göstermek için Üsve-i Hasene (en güzel örnek)  olmuşlardır. Peygamberimiz (SAV) de bir Üsve-i Hasenedir.  Ahzab suresi 21. Ayette Rabb’imiz “Andolsun, Allah’ın Rasulü’nde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çokça zikredenler için güzel bir örnek vardır.” Diye bildiriyor. Hangi konuda örnektir diye sorulacak olursa, her hal ve her konuda örnektir.

İnsanın, diğer insanlar ve mahlukat ile kurduğu ilişkilerdeki niyet, düşünce, amaç ve netice bütünlüğüne Ahlak denildiğine göre Peygamber (SAV) Efendimizin “Ben en güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” Hadisi herkes için her konuda en güzel örnek olduğunun ifadesidir. Allah’ımız da Kalem suresi 4. Ayette “Sen elbette yüce bir ahlak üzerindesin.” Diyerek Rasulünü doğrulamış ve yüceltmiştir.

Ziya Paşa, Peygamberimizin ahlakının güzel olmasının sebebini şu beyitle açıklamaktadır:

“Bir mektebe oldu kim müdavim,

Allah idi zatına muallim.”

Peygamberimiz (SAV) de “Rabbım beni terbiye etti, terbiyemi ne güzel etti.” Hadisi ile adeta Ziya Paşa’yı doğrulamıştır. Buradan çıkarılacak bir ders de kişinin ahlakının güzelliğine, onu eğiten anne, baba ve eğitimcilerin ahlakının güzelliğinin etkili olacağıdır. Peygamberimiz (SAV) sık sık “Allah’ım, suretimi güzel yaptığın gibi siretimi (ahlakımı) de güzel yap.” Diye dua ederdi.

Şu bir gerçektir ki insanın imanı, Allah ile irtibatının temelini oluştururken insanın ahlakı da insanlarla itikadının, ilişkilerinin temelini oluşturur. Ahlakı güzel olmayanın insanlarla ilişkisi de güzel olmayacaktır. Peygamberimiz (SAV) “İnsanlarla iyi geçinmeyen ve kendisiyle geçinilmeyende hayır yoktur.” Buyuruyor. Hz. Ayşe annemize sordular: “Peygamberimizin ahlakı nasıl idi?” Annemiz: “Siz Kur’an okumuyor musunuz, onun ahlakı Kur’an idi.” Dedi. Dinimizin temel yasası Kur’an olduğuna göre Müslümanın inancı, ibadeti, ahlakı Kur’an’a aykırı olamaz. Ahlakı Kur’an ve Sünnete uymayanların Müslümanlığı tartışılır. Peygamberimiz (SAV) “Ahlakı güzel olmayanın dini de güzel değildir.” Buyurmuştur.

Her hal ve tavrı ile bizlere örnek olan Sevgili Peygamberimiz, daima güler yüzlü idi. Karşılaştığı her insana huzur ve güven verirdi. Gülümsemesi, tebessüm idi. Kahkaha atmazdı. Güldüğünde en fazla dişleri görünürdü. Onu hayatı boyunca asla asık suratlı, itici görmemişlerdir. Ashabına da “Siz hayrı beşüş (güzler yüzlerde) arayınız.” Buyurmuştur. Çünkü insanın siması, onun iç alemini dışa yansıtan aynasıdır. Atalarımızın “Dışının görünüşü, içinin aynasıdır.” Dedikleri gibi. Kendi içinde ruh dünyasında barışık olmayan ve daima huzursuz olan bir insanın yüzünün gülmesi mümkün değildir. Dolayısıyla karşısındaki insana da güven veremez. Kişinin ruh dünyasında huzurlu olması, samimi ve sağlıklı bir imana sahip olmasına ve Allah’a tevekkülünün tam olmasına bağlıdır. Bazı dünyevi işlerde tevekkülü kaybeder, Allah’a bağlanmak yerine nefsini öne çıkarırsa her başarısızlığı ona ruhi yıkım getirir, ümitsizliğe düşürür ve çaresizlik içinde yüzü gülmez. Efendimizin (SAV) tevekkülü tamdı. Buna misal şu olaydır:

Bir sefer dönüşünde ordu istirahate çekildi. Peygamberimiz (SAV) de ordudan biraz uzakta bir ağacın altında uykuya daldı. Kılıcını da ağaca asmıştı. Onu takip eden bir müşrik sürünerek yanına geldi. Daldan kılıcı aldı ve Rasulüllah (SAV)ı  uyandırdı. Rasulüllah oturumuna gelince  karşısında yalın kılıç duran bir düşman gördü, korkmadı. Müşrik “Ya Muhammed, şimdi seni benim elimden kim kurtaracak? ”dedi. Peygamberimiz (SAV) korku ve tereddüt göstermeden inandığı ve tevekkül gösterdiği Rabbi için “Allah!” dedi. Öyle bir güvenle söyledi ki müşrik korkuyla titredi ve elinden kılıç düştü. Efendimiz (SAV) kılıcı aldı, ayağa kalktı. “Şimdi sen söyle bakalım, seni kim kurtaracak?” deyince müşrik yalvardı, ağladı. Sevgili Peygamberimiz (SAV) “Haydi git, seni çocuklarına bağışladım.” dedi ve müşriki gönderdi. İşte böyle bir iman ve tevekkül insanın her müşkilini halleder, korku ve ümitsizlikten korur.

O, gerekmedikçe konuşmaz, konuşunca da hep hakkı, doğruyu söylerdi. Yalan, gıybet, iftira, mâlâyani (anlamsız boş söz) ağzından hiç çıkmazdı.  Ümmetine de “Ya hayır söyleyin ya da susun.” Diye öğüt vermiştir. Günah kazandıracak bir sözü söylemekten ise susmak daha hayırlıdır. Dedelerimiz de “Söz bilirsen söyle, ibret alsınlar; bilmezsen sus, adam sansınlar.” Demişlerdir. İnsanın ağzından çıkacak her söz onun duygu ve düşünce dünyasını yansıtacağı için Hz. Ali “Kişi dilinin altında gizlidir, konuşturursanız kişiliğini öğrenirsiniz.” Buyuruyor. Peygamberimiz (SAV) de “Siz her konuştuğunuzdan hesaba çekileceksiniz.” Deyince sahabe “ Konuştuğumuzdan da sevap ya da günah kazanır mıyız?” diye sordular. Efendimiz (SAV) “Evet” diye cevap verdi.

Peygamberimiz (SAV) çok özlü ve az konuşurdu. Onu dinleyenler her söylediğini ezberlerdi. Herkes pür dikkat dinler, hiçbir sözünü kaçırmak istemezlerdi. Aşık Yunus’un dediği gibi onun sözleri “Ağulu (zehirli) aşı bal, yağ ederdi.” Sahabe de her gün aile fertlerinden birini mutlaka Rasulullah’ın günlük konuşmalarını dinlemek ve ailesine anlatmak için görevlendirirlerdi.

Onun yanında herkes eşit muamele görür, kimseye haksızlık edilmezdi. Büyüklere hürmet eder, küçüklere şefkat ve merhamet gösterirdi. Bir gün mescitte sohbet ederken Hz. Ebu Bekir çıkıp geliverdi. Oturacak yer kalmamış gibiydi. Ashabına “ Büyüğünüze yer verin.” Dedi. Bir başka zaman da yine böyle bir sohbet anında Hz. Ali çıkageldi. Oturacak yer yoktu. Orada da yaşça kendisinden küçük olmasına rağmen Hz. Ebu Bekir kalkarak Hz Ali’ye yer verdi, ilim sahibine saygı göstermiş oldu. Efendimiz (SAV) “Büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” Dedi. Acizlere, muhtaçlara yardım ederdi. “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz, siz yerdekilere merhamet edin ki göktekilerde size merhamet etsin.” Buyurdu. Gecelerini nafile namazla, gündüzlerini de oruçla geçiren ibadet ehli bir kadın vardı ve öldü. Sahabe “ Çok ibadet ehli, cennetlik bir kadın idi.” deyince Efendimiz (SAV) “O cehennemlik oldu” dedi. Sahabe şaşkın şaşkın bakıştılar ve sordular: “Neden Ya Rasulullah?” Efendimiz (SAV) “O kedisini aç ve susuz bırak öldürdü, merhamet göstermedi, onun için kendisi de merhamet görmedi.” Dedi. Bir başka günahkar kadın için “O cennetlik oldu dedi.” “O neden ya Rasullah?” diye sorulduğunda “Bu kadın bir kuyudan su içerken dili dışarı sarkmış susuz bir köpek çıkageldi. Kadın hayvana acıdı, yanında su kabı olmadığı halde ayakkabısıyla kuyudan defaatle su çıkardı ve köpeği suladı. İşte bu merhametinden dolayı Allah onun kusurlarını örttü, günahlarını bağışladı.” Dedi. Çünkü Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. (Vallahugafururrahim)dir.

O (SAV) hiç kimseyi ne yüzüne karşı ne de arkasından ayıplamaz ve kınamazdı, hatta “Kınayanın kınadığı başına gelmeden ölmeyecektir.” diye ashabını uyarmıştır. Hiçkimsenin ayıp ve kusurunu, araştırmazdı çünkü onun ahlakı Kur’an idi. Rabbimiz Hucurat Suresi 12. ayette “Ey iman edenler zannın çoğundan kaçının, çünkü zanların, bazısı (suizan) günahtır, birilerinin, kusurunu da araştırmayın. Bazınız bazını da çekiştirmesin. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi? Ondan tiksindiniz bile. Allaha karşı gelmekten sakının şüphesiz Allah tövbeleri çok kabul eden çok acıyandır.” buyuruyor.

Şahsı için kimseye kızmaz ve küsmezdi, daima hoş görür ve bağışlardı. Ancak bir haksızlık, bir zulüm görürse ona kızar ve üzülürdü. O zulüm haksızlık giderilmeden sükunet bulmazdı. “Güzel ahlak gibi izzet ve şeref yoktur.”buyururdu.  Hırsızlık yapan bir kadın hakkında müsamaha göstermesi için çok sevdiği Hz.Üsame’yi aracı yapmak istediler, Peygamberimiz (SAV), buna çok üzüldü ve kızdı, “Bu hırsızlığı kızım Fatma yapmış olsaydı bile elini keserdim.” dedi. Allah’ın dininden asla taviz vermez öfkesi ve üzüntüsü hep Allah için olurdu. Günümüzde zulmün artmasının, mazlumların yüzünün hiç gülmemesinin sebebi, itibarlı olana farklı,  gariplere farklı adalet sistemi uygulanıyor olması değil midir? Ne zamanki Hz. Ebu Bekir gibi benim yanımda içinizde en kuvvetliniz hakkını zalimden alıncaya kadar zayıf olanlarınızdır. En zayıfınız da mazlumun hakkını kendisinden alıp mazluma teslim edinceye kadar zulmedenizdir.” demedikçe ve uygulamadıkça huzurlu bir toplum olamayız. Allah Rasülü’nün hayatını ve güzel ahlakı anlatmakla bitmez. Bu sohbeti iki parçada yazdım. Allah bu güzel hasletleri bize de nasip etsin. Amin.

 

reklam

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

reklam
reklam