reklam
reklam

KUR’AN-I KERİM VE ÖNEMİ « nevsehir haber

20 Haziran 2025 - 00:31

KUR’AN-I KERİM VE ÖNEMİ

Son Güncelleme :

12 Nisan 2022 - 9:25

reklam
KUR’AN-I KERİM VE ÖNEMİ
reklam

Euzü billahi mineşşeytanirraciğim, Bismillahirrahmanirrahim “Elif lâm mîm zalikel kitabü la raybe fih. Hüdellil müttekîn…” “O kıyamete kadar gelecek bütün insanlığın yegane kurtuluş rehberi olan ve ifade ettiklerinde en ufak şüphe bulunmayan hakikatin tâ kendisi olan iman esaslarına gerçekten bağlı,  Allah korkusu taşıyan müminleri sırat-ı müstakime (dosdoğru yola) ileten bir kitaptır.”

Ona “temiz olmayanların dokunamayacağı” en son ilâhi kitaptır. Kendinden önce gönderilen Tevrat, Zebur ve İncili (Allah’tan geldiği hallerini) doğrulayan, evrensel davet yapan bir kitaptır. İnsana maddi ve manevi temizliğini emreden ve bunu da Peygamberimiz (SAV) aracılığı ile gerçekleştiren bir kitaptır. İnsanlığı yolunu aydınlatan Nurdur. O Kur’an değişik isimlerle anılmıştır, işte bazıları: “Allah ve Rasulüne ve Ona indirdiğimiz Nura (Kur’an’)a iman edin.” (Tegabün 8)  O her insanın anlayacağı, açık seçik ifadelere doğru yola yönlendiren bir kitaptır. “Apaçık bir kitaba (Kitab-ı Mübin’e) andolsun ki iyice anlayasınız diye biz onu Arapça Kur’an yaptık.” (Tegabun 2-3)  O yüce kitap insanları çeşitli misallerle uyarmak, hakkı batıldan ayırt etmelerini sağlamak için gönderilmiştir. “Alemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna (Muhammed (SAV)’e Furkan’ı indiren Allah’ın şanı ne yücedir.” (Furkan 1) “Bu Zikr (Kur’an) bizim indirdiğimiz mübarek bir öğüttür, şimdi siz bunu mu inkar ediyorsunuz?” (Enbiya 50) “Dediler ki ey kendisine Zikr (Kur’an) indirilen kimse sen mutlaka denesin.” (Hicr 6). Zikr her vesileyle Allah’ı hatırlamak, onu anmak demek olduğuna göre Kur’an, her suresi, her ayeti ve  her kelimesi ile Vahidül Ahad olan Allah’ı hatırlattığı ve bizzat onun kelamı olduğu için zikr denilmiştir. Onun kelimeleri ile yapılan tesbihata da zikir denilmesi bundandır. O,  içinde en doğru hükümleri ihtiva ettiği ve Hakimler hakimi tarafından gönderildiği için hikmet dolu kitap anlamlarına gelen Kitabul Hakîm diye de isimlendirilmiştir. “ Elif lâm Râ. Bunlar Hikmet dolu Kitabın (Kitabül Hakimin) ayetleridir.” (Yunus 1.) İnsanların ısrarla uyarılması ve öğüt almaları için indirilen ilâhi bir kitaptır. “Bu sana kendisi ile insanları uyarman için ve mü’minlere öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır.” (Araf 2.) Bu ayetlerden öğreniyoruz ki Kur’an’ın, kitap, kitab-ül hakîm, Zikr, Furkan, Kitabımı Mübin, Nûr olarak adlandırılması Allah tarafından yapılmış, kur’an-ı Kerim, Kitab-ı Kadim, Kelamullah olarak farklı isimlerde söylene gelmiştir.

Kur’an bir hayat kitabı olduğu için, yaşanan ve yaşanacak olan gerçekleri ifade ve ihtiva eder. Gerçekle bağdaşmayan ütopik safsatalar ihtiva etmez. İnsanların dünya ve ahiretini mutlu edecek bu kitapta her konuda yönlendirici, teşvik edici ifadeler bulunur. Bunları susacak tasnif etmek istersek şu konuları sıralayabiliriz:

  • İtikat konusu: Amentüde ifadesini bulan Hak iman ne ise, hiç eksik ve noksan bırakmadan ve hurafelere yer vermeden tüm inanç esaslarını sayar. Diğer bozulmuş Hıristiyanlık ve Musevilik ya da uydurulmuş (beşeri dinler) dinlerin yanlışlarını ortaya koyarak insanı ikna eder.
  • İbadetler konusu: Allah halis kulluğun ifadesi demek olan bedeni, mali, hem bedeni hem mali olan; farz vacip ve nafile ibadetleri sayar. Bu ibadetlerin ferdi ve toplumsal yararlarını gösterir. Ahiret için ne büyük bir kazanç temin edeceğini ilâhi vaatlerle teşvik eder.
  • Muamelat konusu: Bir toplumun devamlılığını sağlayan, insanlar arası ilişkilere hak ve adalet ölçer içerisinde düzenler. İnsanlar arası alışveriş, emanet, vasiyet, miras, bağış, nikah, boşanma ve aile hayatı gibi konularda sınırlar koyar ve “Allah’ın koyduğu bu sınırları, hududu aşmayın” diye sık sık uyarır.
  • Ukubatı-Ceza Hukuku: fFert ve toplumun huzurunu bozanları, insan haklarını ihlal edenleri, devletin yasalarına uymayanları, cürümleri oranında cezalandırma sistemidir. İyilik yapanlar nasıl ödüllendiriliyorsa suç işleyenler de işlediği suç oranında cezalandırılmalıdır. Suçlu ile suçsuzun eşit tutulduğu bir toplumda huzur olmaz, adalet olmaz.
  • Ahlak konusu: İnsanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak sağlıklı bir ilişki kurallarını ihtiva eder. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi, acize, muhtaçlara merhamet, kutsallara hürmet, iyiliğe davet, kötülüklerden sakındırma, doğruluk, adalet, tevazu gibi konulardır. Ahlâkın olmadığı yerde sağlıklı toplum hayatından bahsedilemez. Orada zulüm, kaos, anarşi egemen demektir.
  • Nasihat ve Tavsiyeler Konu Edilir: İnsan nisyan ile malüldür denilir. Yani insan unutkandır, sık sık ona hakikatler hatırlatılır ki yanılması önlensin. Rahmeti, merhameti sonsuz olan Allah’ımız kullarını sık sık uyarır, aynı konuların aynı ayetlerin çokça tekrarının sebebi budur. Peygamberimize (SAV) de “Din nasihattır.” Demiştir. Zaman zaman emir ve yasaklar hatırlatılır ki nefsin ve şeytanın tuzaklarını düşülmesin. Geçici dünya hayatı uğruna ebedi ahiret hayatı kaybedilmesinin. Dünya hayatı geçici ve ahireti kazanma yeridir. Burada yapılacak her iş, söylenen her söz ahireti kazanma imtihanıdır. Bu hayat bir defaya mahsus verilmiştir, tekrarı yoktur. Dolayısıyla imtihanında tekrar yoktur. Öyleyse İlâhi öğüt ve tavsiyelere uymak zorundayız.
  • Vaad ve Vaîd: Yani müjde ve tehdit. Allah’ımız, itaat eden müttakî kullarına cennet ve nimetlerini müjdelerken, inanmayan ve isyan eden âsi kullarını da cehennem azabı ile korkutur. Zerre kadar iyilik yapanın da zerre kadar günah işleyenin de karşılığını göreceğini ve kıl kadar bile haksızlığa uğramayacaklarını bildirir.
  • İlmi Gerçekler: İnsanı düşünmeye araştırma ve çalışmaya teşvik eder. Tabiat kanunlarına ve onun işleyişine dikkat çeker. Sonsuz ilmin ve kudretin eseri olan bu varlık aleminde hiçbir şeyin boş yere yaratılmadığını, insanın hizmetine sunulduğunu ifade ederek ilmî Araştırmalara kapı aralar. Sık sık akletmez misiniz? Düşünmez misiniz? Ne az düşünüyorsunuz? diyerek akla ve düşünmeye değer verir. “Deki Habibim hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” diyerek bilim insanının değerini ortaya koyar.
  • Kıssalar Konu Edilir: Önceki milletlerin  ve peygamberlerin yaşayış ve uyarılarından örnekler verir. Müslümanların o olaylardan ibret alarak aynı yanlışa düşme memelerini ister. Çünkü tarih tekerrürden ibarettir.
  • Dualar, Yakarışlar: İnsan zayıf yaratılmıştır, her daim bir kudret sahibinin yardımına ihtiyaç duyar. Kur’an her zaman ve mekanda yardımı istenecek ve  dertten sığınılacak varlığın  ancak Allah olduğunu hatırlatır ve ancak ona boyun büküp ancak ondan yardım istenmesini öğütler. Kur’an’da “Rabbena” “Yarabbi” “Allahümme” kelimeleri ile başlayan ayetler hep dua örnekleridir. Hem de Allah’a kendi öğrettiği dua örnekleriyle dua etmek kabul şayandır. Duaları kabul olan peygamberlerin dualarından örnekler verir ve arkasından da f”estecebnâ” “Biz duasına icabet ettik, cevap verip isteğini kabul ettik.” diye bildirir.

Peygamberimiz (SAV) bir gün Mescidi saadetlerinde cemaate hitap ederken buyurdular ki “Hastalıklarınızın sebebini biliyorum, günahlarınızdır.” Dedi. Fert ve toplum olarak hastalıklarımız hangi konuda diye düşündüğümüzde tam da Kur’an’ın konu edinip bizleri uyardığı ve noktalarda olduğunu görüyoruz.

  1. İnanç konularında hastalığımız var. Saf ve berrak İslam akidesinin terk edip ağın ve çevrenin sapık inançlarının pompalandığını ve benimsetilmeye çalışıldığını görüyoruz. Materyalist, Kapitalist, Komünist, Ateist, Deist, Yogaist inanç ve düşüncelerin İslam inanç ve düşüncesine karşı hakimiyet kurmaya, insanımızı saptırmaya gayret ettiğini görüyoruz. Ne yazık ki çağdaşlık yaftası altında dayatılan gayri milli eğitim sistemi de buna çanak tutmaktadır. Anne-babalar, dede ve nineler torunlarıyla çatışma içindedirler.
  2. İbadetler konusunda hastalıklıyız. Allah’ın farz olarak emrettiği ibadetleri İhlas ile yapanlar azaldı, yapmayanlar çoğaldı. Yine Allah’ın şiddetle yasakladığı, mutlaka kaçınmamızı istediği haramlar mübah imiş gibi işlenir hale geldi. İbadetlerimiz ve haramlara karşı takvamız Rasullaha ne kadar benziyor? Sahabenin gösterdiği hassasiyetin ne kadarını gösterebiliyoruz?
  3. Toplum ilişkilerimizde hastalıklıyız. Ticaretimiz haramsız yapılmıyor, ihtikar, fahiş fiyat ve eksik noksan tartarak aldatma alabildiğine uygulanıyor. Esnaf doyma bilmiyor, fakirin lokmasını  elinden alma yarışına girmiş durumda. Aile içi ve aile arası münasebetler bozulmuş, komşuluk ortadan kalkmış, miras yüzünden kardeşler birbirini öldürür olmuş, nikah, düğün, boşanma tam Hristiyanî bir hal almış.  İslam’dan eser yok.
  4. Adalet Anlayışımızda Hastalıklıyız. Adalet anlayışı değişmiş, adeta haksızlar haklı, haklılar haksız sayılacak derecede şaşı bir düzen kurulmuş. Yedi kişiyi öldüren seri katil devlet himayesinde cezaevinde beslenirken, sönen yedi ocak gün yüzü görmeyecek ve öksüzlerin yüzü gülmeyecek. Hırsızlar, hainler gerekli cezayı almayacak ve toplum vicdanı huzur bulmayacak, bunun adı adalet olacak!
  5. Ahlak iflas ettiği için, dualarımız da ihlas ve samimiyetten uzak, içi boş, kafiyeli laf yarışına dönmüş durumda. Allah’a ulaşmıyor, reddediliyor. “Kurbanlarınızın ne eti ne de kanı Allah’a ulaşmaz, ancak takvanız ona ulaşır.” Dualarımızın da  Allah’a ulaşması takva şartına bağlıdır. Hastalıklı kalpten, hastalıklı yaşayıştan takva duygusu çıkar mı?  İşte Kur’an tüm bu hastalıkların şifa reçetesidir. Reçetenin sahibi de Allah’tır. Enfal Suresi 24. ayette Rabbimiz “Ey iman edenler Allah ve Resulü sizi hayat veren gerçeklere çağırdığı zaman hemen icabet yedin (itaat edin).” diyor.  Yani Allah Rasûlü’nün davetini tartışmak bir yana tehir etme, geciktirme hakkına bile sahip değiliz. Hele hele ben İslam’ın şu emrini yaparım ama şunları yapmam deme lüksüne de sahip değiliz.

Peygamberimiz (SAV) bütün insanlığa gönderildiği ve İslam dini diğer dinlere neshettiği (hükümsüz kıldığı) için bugünkü sekiz milyar insan Peygamberimizin muhatabıdır. Ne var ki hayatında onu reddeden Müşrikler, Hristiyanlar ve Museviler olduğu gibi bugün de İslam’ı benimsemeyenler büyük bir çoğunluğu oluşturuyorlar. O gün Rasulullah, anlayışsızlık yapanları Allah’a şikayet babında “Ey Rabbim! Kavmim şu Kuran’ı terk edilmiş bir şey haline getirdi, ona uymadı.” Dedi. Peki ben Müslümanım deyip de uymayanların, bugünkü İslam aleminin durumu aynı şey değil mi? Rasulullah’ın şikayetine muhatap olmak ne acıdır. Halbuki Peygamberimiz (SAV) “Sizin en hayırlınız Kur’anı öğrenen ve öğretendir.” Demişti. Hayatlarında Kur’an’a ihtiyaç duyanlar onu öğrenir ve öğretirler. İhtiyaç duymayanlar onu mehcur kılmış yani terk edip işe yaramaz hale getirmiş olurlar ki gazâbı illahi onların üzerinedir. Doğrudan doğruya Kur’an’dan alarak ilhamı, asrın idrakine söyletmemiz gerekirken İslam’ı bugün Müslüman Dünyası, İslam düşmanlarının yaşayışına özeniyor, onların kanun ve kurallarını uygulamaya çalışıyorlar. islam aleminin geriliğin ve perişanlığı sebebi Kuran’ı hayatlarından uzaklaştırmalarıdır.

O mübarek kitabın her harfine Rabbimiz cevap yazarken, onu okuyanları gökteki melekler ve cinler hayranlıkla dinlemeye gelirken, bazı nasipsiz, inançsız kullar onu tamamen yasaklamaktadır. Tıpkı sahabenin Mekke’de Kur’an okumasına tahammül edemeyen Ebu Cehiller, As bin Vailler gibi.  Arif Nihat Asya rahmetlinin dediği gibi “Ebu Cehil öldü diyorlar. Ebu Lehebler hâlâ kol geziyorlar.”

Rasulü Ekrem (SAV)  Kur’an okumanın değerini beyan etmek için “Sizden birisi cenabı hak ile konuşmak ve Ona yalvarmak isterse huzuru kalp ile Kur’an okusun.” Buyurdu. Yine efendimiz Sallallahü ve sellem “Kur’an’ı ihlasla okuyun ve gereğiyle amel eden tadı ve kokusu güzel turunça benzer, Kur’an okumayan ama bildiği kadar ile amel eden hurmaya benzer, tadı güzel ama kokusu yoktur. Münafığın Kur’an okuması; tadı acı, kokusu güzel fesleğen çiçeğine benzer. Kur’an okumayan münafık da kokusu pis, tadı acı Ebu Cehil karpuzuna benzer.” Buyurdular.

Bir mümin anlamadan her gün bir cüz Kur’an okuyuncaya kadar, her gün bir sayfa okuyup arkasından da mealini düşünerek okusa, Rabbimizin mesajından haberdar olsa daha çok sevap kazanır. Çünkü Kur’an, anlaşılmak ve gereğiyle amel etmek için indirilmiştir. Hafızların güzel sesine hayran olmak için inmedi.  Mehmet Akif bu konudaki ızdırabını şöyle dile getiriyor: “Ya açar bakarız Nazmi Şerifin yaprağına! Yahut üfler geçeriz bir mezarın toprağına! İnmemiştir Kur’an şunu hakkıyla bilin! Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakılmak için.”  Kur’an’ın nasıl okunması gerektiğini Hazreti Ömer örnek olarak sergilenmiştir: “Bakara suresini on iki yılda tamamlayabildim” demiştir.  Okuduğu her ayeti hayatta uyguladı ve uygulattırdı,  sade okuyup geçmedi. İnsanlık çiğnenmek istemiyorsa küfür çizmeleri altında, İslamın, Kur’anın nurlu yoluna girmeleri zorunludur. Artık bir daha peygamber gelmeyecek bir daha Kur’an inmeyecek. “Kurtuluş İslam’dadır.” cümlesi bir slogan değil gerçeğin ta kendisidir.

Allah Peygamberimize tek çok mucize verdi, en büyük mucizesi Kur’an-ı Kerim’dir. Kıyamete kadar insanlığın yolunu aydınlatan Nur olmaya devam edecektir. Diğer ilahi kitaplar gibi Kur’an’ı da tahrif etmek isteyen kafirler olmuştur, ama hep çabaları boşa gitmiş, bir harfini bile değiştirememişlerdir. Çünkü Allah: “Onu bir indirdik ve yine onu biz koruyacağız .”diyerek kendi himayesine almıştır. Allah, Kur’an’ı anlamayı ve emirlerini dosdoğru uygulamayı bizlere nasip etsin. Amin.

reklam

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

reklam
reklam