
Varlığımızın sebebi şüphesiz anne ve babalarımızdır. Onlar bizim velinimetimiz, maddi ve manevi hayatımızın inşası, mürebbimiz, ilk hocamızdırlar. Annemiz, bir rahmet kucağıdır. Rahman ve Rahim isminin en mutena tecelligahıdır. Annemiz bizleri dokuz ay karnında, senelerce kollarında ve ölünceye kadar kalplerinde taşıyan bir rahmet deryasıdır. Allah ve Rasulün’den sonra en çok sevgi ve saygıyı kime gösterelim, dediler. Efendimiz (SAV) “Anana” dedi. Sonra kime? Yine “Anana” , sonra yine “Anana” dördüncü soruşlarında “Babana” buyurdular.
Yüce Rabbimiz İsra suresi 23. Ve 24. Ayetlerinde ana babaya karşı nasıl davranmamız gerektiğini şöyle ifade ediyor: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmememizi, ana babaya iyi davranmamızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara ‘öf’ bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle” “Onlara merhamet ederek rahmet kanatlarını ger ve de ki: “Rabbim, tıpkı onlar beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi şimdi de sen onlara acı” de. Lokman suresi 14. Ayette de “İnsana da anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte o sebeple) insana şöyle emrettik: Bana ve anne babana şükret, dönüş banadır.”
Tevrat ve İncil’deki On emirde de Allah’a ortak koşmamak, ana babaya mutlaka itaat etmek emredilmiştir. Bütün dinler ana babaya saygıyı emretmektedir. Milletlerin medeni kanunları da ana babaya karşı sorumlulukları öne çıkarmıştır. Nisa suresi 36. Ayette de “Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara yakın ve uzak komşuya, arkadaşlara, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” buyuruyor.
Sevgili Peygamberimiz (SAV) “Allah Taalanın rızası anne babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah’ın gazabı da anne babayı öfkelendirmek suretiyle celbedilir.” buyurdu. Yine (SAV) “Hiçbir evlat babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur satın alıp da azat ederse o zaman ödemiş olur.” “ Anne-babasına ve birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun.” buyurdu. Ana-babasının hakkına riayet etmeyen kimse, başkalarının hakkına riayet eder mi? O kimsenin ruh ve ahlak bozukluğu var demektir. Efendimiz (SAV) buyurdu: “Üç dua vardır ki şüphesiz kabul olur. Anne-babanın evladına duası, peygamberin ümmetine duası gibidir.”
Peygamberimiz (SAV) ashabıyla sohbet ederken “Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” dedi. “Evet Ya Rasülallah” dediler. Efendimiz (SAV) “Allah’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek. Bir de yalan söylemek ve yalan şahitlik yapmaktır.” buyurdular. “Ana-babanıza iyilik edin ki çocuklarınız da size iyilik etsinler.” Meşhur söz “Men dakka dukka.” Derler. Çalma el kapısını, çalarlar kapını. Abdullah İbni Mes’ut (RA) “Allah’ın en çok sendiği amel hangisidir?” diye sordu da Efendimiz (SAV) “Vaktinde kılınan namazdır. Sonra ana-babaya iyilik ve itaattır, sonra da Allah yolunda cihattır.” buyurdu. Rasülallah (SAV) bir sefere çıkarken genç bir sahabeye sordu: “- Evde kimin var?” O da “- İhtiyar anam ve babam var”, dedi. “- Peki onlara bakacak kimse var mı?” “ – Yok ya Rasülallah.” “- Öyleyse sen geri dön, onlara hizmetin cihattan önceliklidir.” buyurdu.
Hz. Ayşe annemiz anlatıyor: “Peygamberimize bir kişi geldi. Yanında ihtiyar birisi vardı. (SAV) Efendimiz sordu: ‘Yanındaki kimdir? Babamdır, dedi. Öyleyse onun önünde yürüme, ondan evvel oturma, onu ismiyle çağırma, ona hakaret ettirme.’ buyurdu.”
Peygamberimiz (SAV) Huneyn savaşında esir düşen süt annesini ve kabilesini ki altı bin esirdiler, karşılıksız olarak esaretten kurtardı ve hepsini salıverdi. Efendimiz (SAV) bir gün ashabına şöyle anlatıyordu: “Uyumuştum, kendimi cennette gördüm. Kur’an okuyan birinin sesini duydum. Bu kimdir, diye sordum. Melekler: “Harise bin Numan’dır,” dediler. İyilik işte böyle olur, dediler. Numan, annesine iyi davranan bir sahabe idi, dediler.
Saad bin Ubade (RA) “Vefaat eden annem için sadak versem kabul olur mu? Diye sordu da, Efendimiz (SAV) ‘Evet’ dedi. O anda Saad Siz şahit olun, bahçemi annem adına tasadduk ediyorum dedi.” Malik bin Rabia (RA) “Annem ve babam öldükten sonra onlar adına yapabileceğim bir iyilik var mı, dedi. (SAV) Efendimiz “Evet onlara dua ve istiğfarda bulunursun, vasiyetlerini yerine getirirsin, akrabasını koruyup gözetirsin, dostlarına ikramda bulunursun.” Dedi.
Abdullah İbni Ömer (RA) bir bedeviye rastladı, sen falanın oğlu değil misin, dedi. O da evet dedi. İbni Ömer hemen merkebini ona verdi. Sarığını da çıkarıp onun başına sardı. Yanındakiler, “Allah seni affetsin Abdullah, merkebi ve sarığı boşuna verdin,” dediler. O da iyiliklerin en değerlisi, insanın babası öldükten sonra baba dostunun ailesini kollayıp gözetmesidir, dedi. Bu kişi de babam Öeri’in dostunun oğludur. Rivayet edilir ki İmam-ı Azam Ebu Hanife (RA) Zindanda kırbaçlanırken ve işkence görürken “Aman bu halimi annem duymasın, mahvolur, ben onun üzülmesine dayanamam, dedi. Şahı Nakşibend Hazretleri “ Bizim kabrimizi ziyarete gelenler, önce annemin kabrini ziyaret etsinler diye rivayet etti. Bu gün bu vasiyete aynen uyulmaktadır. “(SAV) Cennet saliha annelerin ayakları altındadır,” buyurdu.
Anne-babaya sadece Allah’a isyan konusunda itaat edilmez. İsterse ana-baba gayri müslim olsun. Aşereyi mübeşşereden Saad İbni Vakkas annesini çok severdi. Annesi müşrik, kendisi Muhammed (AS) ilk iman eden gençlerdendi. Annesi oğlunu İslam’dan vazgeçirmek için çok ısrar etti. Hatta Hz. Muhammed’den ve dininden vazgeçmezsen ölüm orucu tutacak ve öleceğim, dedi. Saad İslam’dan ve Peygamberimizden asla vaz geçmedi. Annesi açlıktan iğneden ipliğe döndü ve bak oğlum görüyorsun ki öleceğim, hala vaz geçmeyecek misin deyince Saad İbni Ebi Vakkas “Anneciğim seni seviyorum, beni bu konuda zorlama. Bir değil bin canın da olsa bu uğurda versen bile ben Hz. Muhammed ve onun dininden vaz geçmem,” dedi. Lokman suresi 15. Ayette Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Eğer hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin.”
Bir gün namazdan sonra Rasulallah (SAV) “Falan kardeşinizi birkaç gündür mescitte göremiyorum” diye sorunca sahabe efendilerimiz, “O çok ağır hasta, kalkamıyor ve konuşamıyor” dediler. Efendimiz (SAV) h” Haydi onu ziyaret edelim” dedi ve arkadaşlarıyla ziyarete vardılar. Gerçekten durumun ağır olduğunu gördü, kelime-i tevhid telkin ettiler ama adam söyleyemedi. Rasulallah çok üzüldü, bunun kimi kimsesi yok mu diye sordu. Sahabe “Efendim bir anası vardı, ona bakmadı. Bir viraneye terk etti. Anası da buna beddua ediyor” dediler. Peygamberimiz iki sahabe gönderdi. Anasını oraya getirdiler. Efendimiz (SAV) bu senin oğlun mu diye sorunca kadın hem ağladı hem beddua etti. Ama sen bunu affetmezsen bu cehennem ateşine girecek. Gel sen bunu affet dedilerse de hayır dedi, kadın. (SAV) Efendimiz ya Bilal şu meydana odun, çalı, çilti toplayıp yakın da bu adamı içine atıp yakalım, cezasını burada çekmiş olsun. Zira cehennem ateşi daha şiddetlidir, dedi. Odunlar toplandı ve ateş yakıldı. “Haydi tutun, yatağıyla beraber ateşe atın” deyince ana yüreği dayanmadı. “Aman ya Rasulallah ben onu affettim. Ateşe atmayın” dedi. Biraz sonra adamın dili çözüldü ve iyileşti. Ananın bedduası tutmaz diyen ahmaklara ibretlik bir olaydır.
“Büyük günahların en büyüğü, kişinin ana-babasına sövmesidir. Onlara lanet etmesidir. Sahabe sordu, ya Rasulallah, hiç kendi ana babasına söver mi dediler. Efendimiz (SAV) kişi birisinin ana-babasına söver, o kişi de onun ana-babasına söver. Böylece ana-babasına sövmüş olur.” Buyurdular. “Allah iki günahın cezasını bu dünyada vermeye başlar; biri namuslu bir kadının ırzına tecavüz, diğeri de ana babaya isyandır.”
Ana başta tâç imiş her derde ilâç imiş.
Bir evlat pîr olsa da anaya muhtaç imiş.
Derviş SAK